SAVAŞÇILARIn MekaNı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BAYRAKLARI_BAYRAK_YAPAN_ÜSTÜNDEKİ_KANDIR___VATAN_EGER_UGRUNA_ÖLEN_VARSA_VATANDIR...
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
A?DMİN
(AdMİn)
(AdMİn)
A?DMİN


Erkek
Mesaj Sayısı : 1151
Yaş : 29
Nerden : KoCaElİ
Personalized field : YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Administrator
GÜÇ :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue200 / 100200 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

TECRÜBE :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue200 / 100200 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

REP :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue200 / 100200 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

SEVİYE :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue300 / 100300 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

YILDIZ :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

TAKIMIM : YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Galatasaray
Kayıt tarihi : 09/04/08

Kişi sayfası
BURAYA: SERKAN

YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Empty
MesajKonu: YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ)   YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Icon_minitimeCuma Mayıs 09, 2008 2:06 pm

Harfler bir ülkeden öteki ülkeye, bir ulustan öteki ulusa geçerken bir
başka gezi daha yapıyor. Taşların üzerinde papirüse, papirüsten mumlu
levhalara, mumlu levhalardan parşömene ve parşömenden de kağıda
geçiyorlardı. Kumlu toprağa ekilen bir ağaç,killi ve bataklık bir alana
ekilen ağaçtan nasıl değişik şekilde büyürse; harfler de taştan kağıda
geçen süreçte öylece görünüşlerini ve biçimlerini değiştirdiler. Taş
üstünde dik ve dümdüz yükseliyor, kağıdın üzerinde yuvarlaklaşıyordu.
Balmumu üzerinde de yıldız biçiminde kıvrıldılar. Balçık üstünde
çivileştiler, yıldız iğne biçimi aldılar. Hele kağıt ve parşömen
üzerinde sürekli kıllık ve biçim değiştirdiler.

Yazı yazmak için çok çeşitli araçlar kullanılmıştır. Hiç elimizden
düşürmediğimiz kağıt kalem dünün icadıdır. Biraz daha öncelere, ilk
insanların resimlerden yazının henüz doğmakta olduğu çağlara dönersek o
zaman yazı yazmanın inanılmayacak kadar zor olduğu görülür. Çünkü o
günlerde bu iş için gereken araçlar yoktu. Herkes, ne ile neyin
üzerinde nasıl yazacağını kendisi düşünüp bulmak zorundaydı.

O dönemin araçları arasında taş, koyunun kürek kemiği,balçık
yaprağı,çanak çömlek parçaları, yırtıcı hayvan derileri ve ağaç
kabukları gibi şeyler hep bu dönemde kullanılıyordu. Bütün bunların
üzerine sivriltilmiş bir kemikle ya da çakmak taşıyla kaba bir resim
çiziktirmek mümkündü. İslam Peygamberi Hz.Muhammed, kutsal kitap
Kuran-ı Kerim'i koyunları kürek kemiği üzerine yazdırmıştı. Eski
Yunanlılar, halk toplantılarında oylarını şimdi yapıldığı gibi kağıt
üzerine değil de, çanak çömlek (ostrakon)lar üzerine yazarak verirlerdi.

Papirüs bulunduktan sonra bile birçok yazarlar,yoksulluk yüzünden
yazılarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmak zorunda kalmışlardı.
Eski yunan bilginlerinden birinin kitap yazmak için evindeki bütün
çanak çömleği kırdığını anlatırlar. görevle Mısır'da bulunan eski
Romalı asker ve memurlar; bir aralar, papirüs yetersizliğinden hesap
pusulalarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmışlardır.

Ama palmiye yaprakları ile ağaç kabukları yazı yazmaya çok daha
uygundu. Papirüs bulunmadan çok önce bunların üzerine iğne ile yazı
yazılmaktaydı. Hindistan'da bir çok kitap palmiye yaprakları üzerine
yazılmıştı. Yaprakların kenarları bir ölçüde kesildikten sonra iplikle
dikiliyordu. Bu kitabın kenarları altınla yaldızlanır ya da renk renk
boyanırdı. Böylece çok güzel bir kitap meydana gelmiş olurdu. Ormanca
zengin olan ülkelerde kayın ve ıhlamur ağacı kabuklarından yapılmış
yapraklar üzerine yazı yazılırdı.

Bununla birlikte çok eski çağlardan itibaren bir yazı yazma yöntemi
vardır;onu bügünde kullanmaktayız. Bu taş üzerine yazı yazmadır. Taştan
kitap, kitapların en uzun yaşamlısıdır. Bunda 4000 yıl önce, eski Mısır
mezar tapınaklarının duvarlarına yazılmış olan upuzun hikayeler
günümüze kadar gelmiştir.

ÇAMURDAN KAĞIDA DOĞRU

İnsanlar çok eskiden beri taştan daha hafif, ama onun kadar dayanıklı
bir "nesne" aradılar. Tunç üzerine yazmayı denediler. Bir zamanlar
sarayları ve tapınaklarını süslemiş olan üzerleri yazılı tunç levhaları
bugün de görmek mümkündür. Bazen bu levhalardan birinin bütün bir
duvarı kapladığı da olurdu. Levhanın iki yüzüne yazı yazılmışsa, levha
bir zincirle asılırdı.

Anlatırlar; Fransa'da Blois kentinde, tunçtan bir kilise kapısı vardır.
Bu kilise kapısı bir kitabı andırır. Kapının üstünde Kont Etienne ile
Blois kenti arasında yapılmış bir antlaşma yazılıdır. Bu antlaşma
gereğince halk, Kont'un şatosu etrafına bir duvar çekmeyi kabul ediyor;
buna karşılık Kont da şaraptan aldığı vergiyi halka bağışlıyordu.
Şarabı içenler çoktan dünyadan göçtüler, etrafındaki duvar yıkıldı.
Buna karşılık tunç kapının kanadı üzerinde kazılmış olan antlaşma hala
durmaktadır.

Bir ilginç yazı yazma yönetimi daha vardı

Bir zamanlar Dicle ile Fırat boylarında yaşayan Asurlularla Babilliler
çok eskiden kullanmışlardı. Koyuncuk'ta, eski başkent Ninova
yıkıntıları arasında Austen Henry Layard adlı bir İngiliz, Asur
hükümdarı Asur Banibal'ın kitaplığını buldu. Bu, içinde bir yaprak
kağıt bile bulunmayan çok ilginç bir kitaplıktır. Bu kitaplığın bütün
kitapları lüleci çamurundandı.

Lüleci çamurundan oldukça büyük ve kalın levhalar hazırlanırdı. Yazıcı
yazısını üç köşeli sivri çomağıyla bu levhaların üzerine yazardı.
Çomak, çamurun içine batırılıp hızla çekilince kalın başlayıp incecik
kuyruk halinde biten bir iz meydana gelirdi. Babilliler ve Asurlular
böylece çok çabuk yazı yazarak çivi yazısının düzgün ve incecik
satırlarıyla levhaları (tabletleri) doldururlardı. Bu iş bittikten
sonra daha dayanıklı olması için çömlekçiye verilirdi. Eski Asurlular
da çömlekçiler kitap pişirirlerdi. Böylece taş gibi dayanıklı kitaplar
oluşurdu.

Asurlular balçık üzerine yalnız yazı yazmazlar, basma da yaparlardı.
Değerli taşlardan, kabartma resimlerle süslü merdane biçiminde mühürler
kazırlardı. Bir antlaşma yaptıklarında bu merdaneyi balçık tablet
üzerinden geçirirlerdi. Böylece tablet üzerinde çok iyi seçilebilen bir
mühür çıkardı. Basmalar üzerindeki desenler bugün bu yolla
yapılmaktadır. Rotatif basma makinesi de bu türde çalışmakta ve yazılar
merdanenin üzerinde bulunmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://supermekan.yetkinforum.com
A?DMİN
(AdMİn)
(AdMİn)
A?DMİN


Erkek
Mesaj Sayısı : 1151
Yaş : 29
Nerden : KoCaElİ
Personalized field : YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Administrator
GÜÇ :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue200 / 100200 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

TECRÜBE :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue200 / 100200 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

REP :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue200 / 100200 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

SEVİYE :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue300 / 100300 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

YILDIZ :
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Right_bar_bleue

TAKIMIM : YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Galatasaray
Kayıt tarihi : 09/04/08

Kişi sayfası
BURAYA: SERKAN

YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Empty
MesajKonu: Geri: YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ)   YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ) Icon_minitimeCuma Mayıs 09, 2008 2:07 pm

PAPİRÜS BULUNUYOR

Mısırlıların icat ettikleri kitap ise çok garipti. Uzun, çok uzun ve
yüz metrelik bir şerit düşünün: Bu şerit kağıttan yapılmışa benzerse de
bu genelde "acayip" bir kağıttı. Elinize alıp ışığa tutarsanız,incecik
bir çok çapraz çizgilerden yapılmış karelerden meydana geleceği
görülecektir. Bir parçasını koparırsınız, gerçekten de tıpkı hasıra
benzeyen bir takım-eritlerden örülü olduğu kolayca anlaşılır. Görünüşte
bu kağıt; sarı, parlak ve perdahlıdır. Balmumu levhalar gibi kolay
kırılabilir de...

Üzerindeki satırlar şeridin uzunluğunca değil de, dikine; onlarca,
hatta yüzlerce sütunlar halinde yazılmıştır. Eğer satırlar şeridin
uzunluğunca yazılmış olmasaydı, her satırı okumak için şeridin bir
başından öteki başına kadar gidip gelmek gerekirdi. Bu garip kağıt
kendisinden daha garip bir bitkiden elde ediliyordu. Nil kıyılarının
bataklık yerlerinde çıplak, uzun gövdeli ve tepesinde püsküllü olan
yine garip görünüşlü bir bitki yetişmekteydi. Bu bitkinin adı
papirüstü. Dil bilim olarak da kelime bir çok dilimize geçmiştir.
Papier (Almanca ve Fransızca), paper (İngilizce) olarak dünya
dillerinde örnekleri vardır.

YAZI YAZMADA İLK ARAÇLAR

Mumu bilmeyenimiz yoktur. Balmumundan bir kitabı görenlerimiz ise çok
azdır. Yağ gibi eritilebilen bir kitap, tuğla kitaplardan da, şerit
kitaplardan da çok daha yadırgatıcıdır. Romalıların icat ettiği
balmumundan kitapların neredeyse geçen yüzyılın başarında, Fransız
devrimine kadar kullanıldığını bilenler pek azdır. Balmumundan kitap
bizim cep defterimiz büyüklüğünde birkaç levhadan yapılmıştır. Her
levhanın ortasında buraya sarı ya da siyaha boyanmış balmumu
doldurulurdu. Bu levhaların iki köşesinde delikler vardır. Bu
deliklerden geçirilen kurdelalarla, levhalar birbirine bağlanarak bir
kitap halini alırdı. Birinci ve sonuncu levhanın dış yüzeylerinde
balmumu bulunmazdı. Böylece kitap kapandığında balmumu iç yüzündeki
yazıların silinmesinden korkulmazdı.

Bu levhaların üzerine neyle yazılıyordu. Kuşkusuz mürekkeple değil. Bu
iş için bir ucu sivriltilmiş, öteki ucu yuvarlaklaştırılmış çelik
kalemler kullanılıyordu. Kalemin sivri ucu ile yazar, yuvarlak ucu ile
de düzeltir ya da silerlerdi. İşte bizim silmek için kullandığımız
lastiklerin ilklerinden biri de buydu. Balmumu yazı tahtaları çok
ucuzdu. Dolayısıyla karalamalar, notlar günlük hesaplamalar bunların
üzerine yazılıyordu. Roma'ya uzak Mısır'a getirilen papirüs pahalıydı.
Bu yüzden de yalnız kitap yapmakta kullanılıyordu.

Ancak şimdi kurşun kalemin ve ucuz kağıdın ortaya çıkışından sonra
balmumu levhalardan vazgeçilebildi. Oysa, bir kaç yüzyıl öncesine kadar
hiçbir öğrenci kemerinde bir balmumu levha olmadan edemezdi. Daha
papirüsün en parlak döneminde ona zorlu bir rakip türemişti. Parşomen!!!

Çok eski zamanlardan beri çobanlıkla geçinilen uluslar yazılarını evcil
ve yaban hayvanı derileri üzerinde yazarlardı. Ama derinin yazı yazmaya
uygun bir madde;yani parşomen haline gelebilmesi için iyice terbiye
edilmiş olması gerekti. Bakın bu nasıl olmuştu:

ANADOLU YİNE ÖNDE

Eski Mısır'ın İskenderiye kentindeki kitaplıkta bir milyona yakın
papirüs tomarı bulunuyordu. Bu kitaplığın zenginleşip büyümesinde,
Ptolome Sülalesi'nden gelen Firavunlar çok çalışmışlardı. Böylece
İskenderiye kitaplığı uzun yıllar boyunca dünyanın en önde gelen
kitaplığı oldu. Fakat bir süre sonra bir başka kitaplık,Anadolu'daki
Bergama kenti kitaplığı onunla yarışmaya başladı.

O sırda hükümdarlık eden Mısır Firavunu, Bergama kitaplığını acımasızca
cezandırmaya karar verdi ve ülkesinden papirüs gönderilmesini
yasakladı. Bergama hükümdarı da buna karşılık şöyle bir önlem düşündü:
Yurdunun en usta adamlarını yanına çağırıp koyun yada keçi derisinden
papirüs yerini tutacak ve yazı yazmaya yarayacak bir madde
hazırlamalarını buyurdu. İşte o günden sonra Bergama, dünyaya parşomen
satan bir yer haline geldi. Yunanca "pergament adını alan
Parşomen,doğduğu kentin (Pergamon) adını alarak böyle icat olmuştu.
Kısa bir süre sonra Parşomeni katlanabileceği ve defter haline
getirilebileceği anlaşıldı. Ayrı ayrı yapraklardan dikilmiş kitap da
böyle ortaya çıktı.

Zamanla Mısır'da Papirüs daha az üretilmeye başlandı. Hele Araplar
Mısır'ı aldıktan sonra Mısır'dan Avrupa ülkelerine olan papirüs
gönderilişi büsbütün durdu. İşte ancak o gün parşomen kesin bir zafere
ulaştı. Bu, pek de olumlu bir zafer değildi. Roma imparatorluğu,bu
olaydan bir kaç yüzyıl önce kuzeyden ve doğudan gelen yarı ilkel
kavimlerce yıkıma uğratılmıştı.

Bitmez tükenmez savaşlar bir zamanlar zengin olan kentleri ıssız bir
duruma getirmişti. Her geçen yıl yalnız bilginlerden değil, okuma-yazma
bilenlerinin sayısını da azaltmıştı. Parşomen, kitap kopya etmeye
yarayan biricik araç olarak kaldığında, onun üstüne yazı yazacak kişi
de hemen hemen kalmamış gibiydi. Romalı kitapçıların büyük kopya
işlikleri çoktan kapanmıştı. Yalnız kral saraylarında, ağdalı bir dile
mektuplar yazan yazıcılar kalmıştı. Bundan başka, kuytu ormanlar da ya
da ıssız vadilerde kaybolmuş manastırlarda sevap işlemek için kitap
kopya eden keşişlere de rastlamak mümkündü.

KİTAP...KİTAP!!!

O çağlarda kullanılan mürekkep de Romalıların ya da Mısırlıların
kullandıkları mürekkepten ayrıydı. Parşomen üzerine yazmak için deriye
iyice sinen ve silinmesi kolay olmayan, özel dayanıklı bir mürekkep
icat olunmuştu. Bu mürekkep, bugün de bir çok mürekkeplerin yapıldığı
gibi mazı soyundan (mürekkep kozası), demirsülfattan ve reçineden (ya
da Arap zamkından) yapılırdı.

İşte artık kağıdın icat edilmiş olduğu günlerden kalma eski bir
elyazmasında bulunan ve o zaman ki mürekkeplerin nasıl yapıldığını
anlatan bir reçete: "Mazıları bir Ren şarabı içine atarak güneşe ya da
sıcak bir yere bırakınız. Elde edilecek sarı suyu bir bezden süzdükten
sonra ve mazıları da ezdikten sonra bu suyu başka bir şişeye
doldurunuz. Bunu, unla karıştırmış, demir sülfat katınız. sık sık,bir
kaşıkla karıştırınız. Güzel bir mürekkep elde etmiş olursunuz.
Mazıların yeter derecede, Ren şarabının da mazıların içinde kaybolacak
miktarda olması gerekir. İstediğimiz ölçüyü tutturabilmeniz için demir
sülfatı azar azar koyunuz. Mürekkebi kaleminizle kağıdın üzerinde bir
deneyiniz. İstediğiniz kadar siyah olmadığını görürseniz, koyultmak
için bir reçine tozu katınız, sonra da dilediğinizi yazınız!"

Bu eski mürekkebin şaşırtan bir özelliği vardı. O mürekkeple
yazıldığından önceleri yazının rengi çok soluk olurdu. Aradan bir süre
geçtikten sonra yazı kararırdı. Bizim şimdiki mürekkeplerimiz ise
,içlerine boya katabildiğimiz için daha iyidir. Bu nedenle de bunları
yalnız okuyan değil, yazan da iyi görebilir. Bir dönemler nasıl papirüs
parşomene yenildiyse,eninde sonunda parşomen de yerini hepimizin
bildiği kağıt'a bırakmak zorunda kaldı.

ÇİNLİLER KAĞIDI YAPIYOR

Kağıdı ilk yapanlar, Çinlilerdir. 2000 yıl kadar önce ,daha Avrupa'da
Yunanlılar ve Romalılar ünlü Mısır papirüsleri üzerine yazı yazarken,
Çinliler kağıt yapmayı çoktan biliyorlardı. Kağıt yapmak için bambu
lifleri, bazı otlar ve eski paçavralar kullanılıyordu. Bunları, bir
dibek içinde suyla karıştırıp hamur haline getiriyorlardı. Bu hamurdan
da kağıt yapılıyordu. Burada kalıp olarak incecik bambu kamışıyla
ipekten kafes şeklinde örülmüş çevreler kullanılıyordu.

Kalıbın üzerine kağıt kurumadan biraz dökülüp liflerin birbirine
yapışması ve keçe haline gelmesi için kalıp her tarafa eğilirdi. Su,
kafesin deliklerinden akar, kafesin üstünde de ıslak kağıt tabakası
kalırdı. Bu tabakayı dikkatle kaldırır, bir tahtanın üzerine serer ve
güneşe kurutulardı. Sonunda bu kurutulmuş kağıt yapraklarından bir
tomarını tahtadan yapılmış bir baskı aracının altına koyarlardı.

Kağıt Asya'dan Avrupa'ya gelinceye kadar birçok yıllar geçti. Bu iş
bazı aşamalardan geçti: 704 yılında Araplar, Orta Asya'da Semerkant
kentini aldılar. Orada ellerine geçirdikleri bir çok ganimet arasında
kağıt yapmanın sırrını da alıp ülkelerine götürdüler. Bu yolla
Arapların eline geçen kağıt nedeniyle Sicilya, İspanya ve Suriye gibi
ülkelerde kağıt fabrikaları kuruldu. Suriye'nin Avrupalıların Bambiç
diye adlandırıldıkları Manbiç kentinde de bir fabrika kurlmuştu.

Arap tacirleri karanfil, biber ve güzel kokular gibi doğu mallarıyla
birlikte Avrupa'ya Manbiç kağıdı da götürüryorlardı. Kağıtların en
iyisi bütün tabakalar halinde satılan Bağdat Kağıdı sayılıyordu.
Mısır'da çeşitli kağıt türleri yapılmaktaydı. Bunların arasında çok
büyük tabakalar halinde yapılan "İskenderiye kağıdı"ndan tutun da,
güvercin postalarında kullanılan küçücük tabakalara kadar her türlü
kağıt vardı.

Bu tür kağıt eski paçavralardan yapılmaktaydı. Siyah benekli bir rengi
vardı. Işığa tutulduğunda, yer yer paçavra parçaları bile görülüyordu.
Avrupa'nın kendi kağıt fabrikaları ya da o günlerin deyimiyle "kağıt
değirmenleri" görülünceye kadar aradan yüzyıllar geçti. Artık XIII.
yüzyılda bu tür kağıt değirmenlerini görmek mümkündü.

BASKININ ÖNDERİ

Bu sıralarda Almanya'nın Mayence kentinde Johanm Gensfleich Gutenberg
adlı bir adam kendi bastığı kitabı; yani, baskı makinesiyle basılan ilk
kitabı gözden geçirmekteydi. Harflerin biçimiyle kitabın düzenli
elyazması kitapları çok andırıyordu. Fakat aralarındaki fark yine de
uzaktan bile görülüyordu. Siyah ve okunaklı harfler törene çıkmış
askerler gibi düzgün ve dimdik duruyorlardı. Yazıcının (hattat) yazı
kalemiyle savaşa tutuşan baskı makinesi çok kısa zamanda onu alt etti.
Çünkü elle ancak uzun yıllar süresice yapılan kocaman eserler,baskı
makinesinde bir kaç günde bastırabiliyordu.

Git gide el yazması bir kitapla baskı makinesinde basılan bir kitap
arasındaki benzerlik gittikçe azaldı. Yavaş yavaş harfler yazmak çok
zordu. Oysa, baskı makinesi bunu kolayca yapabiliyordu. Böylece
kocaman, kalın kitapların yerini baskı makinesinde basılmış, harfleri
okunaklı küçük kitaplar aldı.

Elyazması kitaplardaki her resmi, ressamlar yapmak zorundaydı. Baskı
makinesinden basılan kitaplarda ise elle yapılan resimlerin yerini
gravürler aldı. Yazı yazan makine,yani baskı makinesi, aynı zamandan
resim yapan makineye dönüştü. Böylece birkaç saat içinde yüzlerce
gravür" yapmak" mümkün oluyordu. Bütün bunlar kitapları ucuzlattı.
Günümüzün kitaplarında gördüğümüz başlıklar, iç kapaklar, dış
kapakklar, gömme başlıklar, bizi hiç şaşırtmaz. Sayfa başındaki sayılar
bize çok doğal görünür. Kelimeleri virgülleri gördüğümüzde de "Bu da ne
oluyor" diye şaşırmazsınız herhalde.

Oysa kitaplarda iç kapağın başlığın ,gömme başlıkların ve virgüllerin
olmadığı dönemler vardı. Bütün bunların ne zaman ve niçin ortaya
çıktığını kesin olarak söylemek bile mümkündür. Sözgelişi, dış kapak
1500 yılında şu nedenle ortaya çıkmıştır. Eskiden kitaplar basılmaz
yazılırdı. Bunlar büyük bir çoğunlukla satış için değil,ısmarlama
olarak yazılırdı. Bu yüzden kitap yazanın kitabı reklam etmesine hiç
gerek yoktu.

Basımevleri için durum daha da farklıydı. Bir basımevi yüzlerce,
binlerce sayıda kitap basılıyordu. Hem bu bastığı kitaplar ısmarlama
olarak değil,doğrudan doğruya satış içindi. Bu kitaplara alıcı bulmak
gerekliydi. Bunun için kitabın adını, birinci sayfaya büyük harflerle
basmak gerekiyordu. İşte böylece kitap kapağı ortaya çıkmış oldu. O
dönemde kitabın ilk sayfası kitapçı dükkanının kapısına asılırdı. Bu,
kitabın çıkışını bildiren bir ilan demekti.

Kitabın çıkışıyla, şu ana kadar elde ettiğimiz bilgilerin çoğunu bu
yolla elde etmiş olduk. Kitaplar belki elektronik bir ortama geçebilir.
Şu an hali hazırda e-books dediğimiz teknolojik aletler kullanılmakta.
Ancak bir geçek var ki, yazının ölümsüzlüğü... Belki sözcüklerin, belki
de düşüncelerin eninde sonunda vücut bulacağı ve kullanacağı
yazılardır.. Geçmişin zorluklarıyla geleceğimize pencere açarsak,
yazının icadını aklımızdan çıkarmayalım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://supermekan.yetkinforum.com
 
YAZININ İCADI (GENİŞ BİLGİ)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SAVAŞÇILARIn MekaNı :: KARIŞIK :: KARIŞIK BİLGİLER-
Buraya geçin: