Namaz; Farsça bir kelimedir.
Arap dilindeki karşılığı “Salât”tır.
Dilimizde de Farsça’da olduğu gibi,
belli bir kural ve kaideler çerçevesinde yerine getirilen bildiğimiz bedeni
ibadetin ismi olarak kullanılmaktadır. Namaz; İslam dininin en fazla önem
verdiği ibadettir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’ndan (a.s)
bu hususta gelen beyanattan haberdar olan hiçbir kimse, bunu inkar edemez. Bazı
bilgisizlerin iddiasının aksine namaz, özellikle de Ehl-i Beyt mektebinde bütün
ibadetlerin başında yer almış, kıyamet gününde kulun ilk sorgulanacağı ibadetin
namaz olduğu vurgulanırken, günde elli bir rekat namaz kılmak, Ehl-i Beyt
mektebi mensubu olmanın özel nişanelerinden olduğu, Ehl-i Beyt İmamlarınca kaydedilmiştir.
[1]Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın hayatında da
namaz, her zaman ve her halükarda başta ve en önemli mevkide yer almıştır. Öyle
ki, hiçbir iş ve hiçbir tehlike namazı onların gözünde ikinci derece konumuna
düşürmemiştir. Hatta en kritik an olan savaş meydanında düşmanla savaştıkları
anda bile namaz ön planda olmuş ve namaz vakti olunca önce namazlarını kılmış,
sonra savaşmaya devam etmişlerdir.
İbn-i Abbas diyor: “Hz. Ali
(a.s)’ın Sıffin’de Muaviye ile savaştığı sırada ikide bir göğe yönelip güneşe
baktığını gördüm. Hazrete, niçin böyle ikide bir güneşe baktığını sorduğumda;
Hazret: “Öğle vakti olup olmadığını
bilmek için bakıyorum, öğle olunca öğle namazını kılalım” buyurdular. Bunun
üzerine ben: “Şimdi namaz vakti mi? Biz savaşmaktayız, savaş anında namaz olur
mu?” dedim. Hazret: “Meğer biz onlarla
niçin savaşıyoruz? Biz onlarla namazı yaşatmak için savaşmıyor muyuz?”
buyurdular. İbn-i Abbas ekliyor: “Hazret asla gece (teheccüt) namazını terk
etmedi, hatta Harir gecesinde bile gece namazını kıldı.”
[2]Hz. İmam Hüseyin (a.s) da
Aşura günü Kerbela denen o belalı çölde ve o kanlı savaş esnasında bile
namazını terk etmemiş, öğle vakti olunca düşmandan namaz kılmak için bir anlık
savaşı durdurmayı istemiş, o Yezidîler bunu kabul etmeyince de, babası Ali bin
Ebu Talib gibi, savaşa ve bütün o musibet ve felaketlere rağmen, geri kalan
ashabıyla birlikte öğle namazını kılmıştır.
Kısacası namaz, İslam
dininin direği ve en fazla önem verdiği ibadettir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Resul ve
Ehl-i Beyt İmamları’nın açıklamalarında hiçbir ibadete namaz kadar önem
verilmemiştir. Biz Ehl-i Beyt mektebinin mensuplarının görüşü de bundan gayrisi
değildir. Bizim burada namaz hakkındaki Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetlerine ve
Hz. Peygamber-i Ekrem ve Ehl-i Beyt İmamları’nın namaz hakkındaki bütün
beyanlarına yer vermemiz imkansızdır. Ancak örnek olsun diye, Kur’an-ı Kerim’in
namazla ilgili ayetlerinden ve Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın namaz
hakkındaki açıklamalarından bazılarını zikretmekle yetineceğiz. Daha fazla
bilgi edinmek isteyen kardeşlerimiz, ilgili detaylı kitaplara müracaat
edebilirler.
Yukarıda namazın Arapça
karşılığının “salât” olduğuna işaret
etmiştik. Salât kelimesi ve bu
kelimeden üretilen çeşitli kipteki kelimeler Kur’an-ı Kerim’de birbirine yakın
manalarla yüzü aşkın ayette geçmektedir. Bu ayetlerin bazılarında kesinlikle
rahmet, mağfiret, dua ve niyaz anlamlarını ifade ederken, diğer bazılarında da
kesinlikle, bildiğimiz namaz ibadetini ifade etmektedir. Aşağıda zikredeceğimiz
örnekler bunu açık olarak gözler önüne serecektir.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Allah ve melekleri, Peygambere salât etmektedirler.
Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin
ve O’na selam verin.”
[3]Bu ayet-i kerimede geniş zaman ve emir kipinde kullanılan salât kelimelerinden kesinlikle rahmet indirme ve dua etme
anlamları kastedilmiştir.
Yine Allah Teala şöyle
buyurmuştur: “...Onlara salât (dua)
et. Muhakkak ki senin salâtın (duan),
onlara huzur ve sükunet verir. Şüphesiz Allah işiten ve bilendir.”
[4]Bu ayet-i kerimede de salâtın dua
anlamında kullanıldığı açıktır.
Yine Cenab-ı Hak şöyle
buyurmuştur: “İşte Rablerinden salâvat ve rahmet hep onlaradır. Doğru yolu bulan da onlardır.”
[5]Bu ayet-i kerimedeki salât kelimesinden
üretilen salâvat kelimesinin de af ve mağfiret anlamına geldiği açıkça
gözler önündedir. Bunların benzeri diğer ayetler de mevcuttur. Ancak Kur’an-ı
Kerim’de salât kelimesi ve bu
kelimeden türetilen diğer kelimeler daha çok bildiğimiz bedeni ibadet olan
namaz manasında kullanılmıştır. Bu, bizatihi ayetlerin kendilerinden de anlaşıldığı
gibi, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın bu ayetlere getirdikleri yorumlar da
aynı doğrultuda olmuştur. Şimdi bu ayetlerden birkaç örnek verelim.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Sen de içlerinde bulunup onlara salâtı ikame
ettiğin (namazı kıldırdığın) vakit, onlardan bir bölük seninle beraber salâta
(namaza) dursun, silahlarını da
yanlarına alsınlar. Secde ettikten sonra bunlar arkanıza geçsinler, salât (namaz) kılmayan öbür grup gelip
seninle salâtlarını (namazlarını)
-kısaltılmış olarak- kılsınlar, korunmalıklarını ve silahlarını da yanlarına
alsınlar. Çünkü kafirler sizin eşyanızdan ve silahlarınızdan gafil kaldığınızda
birden üzerinize saldırmayı arzularlar...”
[6]Bu ayet-i kerimede savaş esnasında salâtın (namazın) nasıl kılınacağı açıklanmakta ve bildiğimiz namaz kastedilmektedir.
Yine Allah Teala şöyle
buyurmuştur: “Salâtı (namazı)
bitirdiğiniz zaman, ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerine uzanarak Allah’ı
zikredin. Güvene kavuşunca da salâtı ikame edin (tam olarak yerine getirin). Çünkü
salât (namaz), müminlere vakitli
olarak yazılmıştır (farz kılınmıştır).”
[7]Görüldüğü üzere bu ayet-i kerimede de salât kelimesi açıkça namaz anlamında kullanılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de namaz
kadar hiçbir ibadetin önemsenmediğine işaret etmiştik. Gerçekten de Kur’an-ı
Kerim’e kısaca bir göz atan hiçbir kimse, onda en fazla üzerinde durulan
ibadetin namaz olduğunu inkar edemez.
Kur’an’da bir iki defa
değil, defalarca her şeyden önce namaz
kılmaya emredilmiştir. Yine Kur’an’da namaz kılanlar ilahi övgüye mazhar olurken,
namaz kılmayan kimseler şiddetle kınanmıştır. Keza namaz kılanlar için büyük
ilahi mükafatlar va’dedilirken, namaz kılmayanları büyük ilahi azabın beklediği
açık bir dille ortaya koyulmuştur. İlaveten, Kur’an-ı Kerim’de namaz ibadetinin
bütün ilahi dinlerin ortak ibadeti olduğu vurgulanırken, bütün ilahi elçilerin
en fazla önemsediği ibadetin de namaz olduğu, hatta onların Allah Teala’dan kendilerini
namaz kılanlardan kılmasını diledikleri ve namaz kılmanın bütün enbiyanın ortak
vasfı olduğu gözler önüne serilmiştir.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Salâtı (namazı) ikame edin
(gerektiği gibi kılın). Zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte rüku edin.”
[8]Yine şöyle buyurmuştur:
“Namazı kılın, O’ndan sakının ve bilin ki, dönüşünüz O’nadır.”
[9]Yine şöyle buyurmuştur:
“İman eden kullarıma de ki: “İçinde alışveriş ve dostluk olmayan gün gelip
çatmadan namazı dosdoğru kılsınlar ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz
şeylerden gizli ve açık olarak Allah yolunda harcasınlar.”
[10]Yine şöyle buyurmuştur: “Ey
iman edenler! Rüku ve secde edin, Rabbinize kulluk edin, hayırlar işleyin ki,
kurtulasınız.... Öyleyse, namazı dosdoğru kılın, zekat verin ve Allah’a sımsıkı
sarılın. O, sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır O.”
[11]Yine şöyle buyurmuştur:
“Namazı dosdoğru kılın, zekat verin ve Allah’ın Resulü’ne itaat edin ki;
rahmedilesiniz.”
[12]Yine şöyle buyurmuştur:
“Allah’a yönelin, O’ndan sakının, namazı doğruca kılın ve müşriklerden
olmayın.”
[13]Yine şöyle buyurmuştur:
“Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden az bir zamanda ve gecenin
yarısında ve üçte birinde, seninle beraber olan bir grup ile beraber kalkıp
namaz kıldığını biliyor. Gece ve gündüzü takdir edip planlayan Allah’tır.
Allah, sizin bu vakitlerde kalkmaya güç yetiremeyeceğinizi biliyor. O, sizin
tevbenizi kabul etti. Artık Kur’an’dan okuyabildiğiniz kadar okuyun. Allah,
sizden hastalananların olacağını ve çıkıp yeryüzünde Allah’ın fazlını (rızkını)
arayan başkalarının bulunacağını ve diğer başkalarının da çıkıp Allah yolunda
cihad edeceğini biliyor. Artık size müyesser olduğu kadar Kur’an okuyun, namaz
kılın, zekat verin, Allah için güzel bir şekilde borç verin ki; kendi lehinize
takdim ettiğiniz her hayrı Allah katında daha yararlı ve mükafatça daha büyük
olarak bulacaksınız ve Allah’tan bağışlanma dileyin, şüphesiz O, çok bağışlayan
ve çok acıyandır.”
[14]Bütün peygamberlere gelen
vahiyde namaza emredildiğine, onların da en fazla namaza ehemmiyet verdiklerine
ve Allah’tan kendilerini namaz kılanlardan kılmasını dilediklerine işaret
etmiştik. Allah Teala bu hususta şöyle buyuruyor: “Onları (peygamberleri)
emrimizle yol gösteren önderler kıldık. Onlara iyilikler yapmanın, namaz
kılmanın, zekat vermenin yapılışını vahyettik ve onlar Bize kulluk
edenlerdendiler.”
[15]Yine Hz. İsa (a.s)’ın
dilinden şöyle buyurmuştur: “Ben Allah’ın kuluyum, bana kitap verdi, beni
peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı ve sağ olduğum
müddetçe bana namaz ve zekatı emretti.”
[16]Yine tevhid kahramanı Hz.
İbrahim (a.s) oğlu Hz. İsmail ve annesi Hacer’i Mekke çölünde yerleştirince
Allah Teala’ya şöyle dua etmiştir: “Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını,
ekinsiz bir vadide saygın olan evinin yanında iskan ettim. Rabbimiz! Onları
iskan ettim ki, namaz kılsınlar. İnsanlardan bazı gönülleri, onlara yönelt ve
onları bazı nimetlerle rızıklandır ki şükretsinler.”
[17]Yine o Hazret kendi ve
zürriyeti hakkında şöyle dua etmiştir: “Ey Rabbim! Beni namaz kılan eyle,
zürriyetimden de. Ey Rabbimiz! Duamı kabul et.”
[18]Yine Allah Teala Hz. İsmail
peygamber hakkında şöyle buyurmuştur: “Kitapta İsmail’i de an. O çok doğru
sözlü, peygamber ve resul idi. Ailesine namaz ve zekatı emrederdi.”
[19]