Peygamber Efendimiz’in mübarek torunları Hz. Hasan ile Hüseyin, câmi
avlusunda durmuş; şadırvandan abdest alan yaşlıca bir adamı
seyrediyorlardı.
Hz.Hasan kardeşine dönüp : Bak dedi, dirseklerini iyice yıkamadı.
- Evet görüyorum, bazı yerler kuru kalıyor.
Hz. Hasan bir ara kardeşi Hz. Hüseyin’e:
- Bunu ona söylemeliyiz, abdest sırasında yıkanması farz olan yerlerde
iğne ucu kadar kuru bir yer kalsa abdest olmaz, abdest olmayınca tabiî
namaz da olmaz.
- Ama nasıl söyleyeceğiz? İşte bak, ayaklarında da aynı ihmali
yaptı. Parmak aralarını ovuşturmadı, suyu topuklarına değdirmedi bile.
Haydi gidip kendisine söyleyelim.
Hz. Hüseyin: - Bir dakika diye kardeşini durdurdu. O bizden çok
yaşlı. Söylersek utanabilir. Yahut çocuk olduğumuz için bizi
dinlemeyebilir. Onu kırmadan yanlışını anlatmanın bir yolunu
bulmalıyız. Birden aklına geldi:
- Tamam dedi sevinçle; buldum! Adama yaklaştı. Saygı dolu bir sesle,
- Efendim, dedi, sizden bir ricamız var.
- Söyleyin bakalım çocuklar.
- Biz henüz çocuk sayılırız. Şuradan abdest alırken başımızda dursanız da yanlışlarımızı söyleseniz. Adam memnun memnun güldü:
- Tabiî, dedi. Başlayın bakalım. İki kardeş abdest almaya başladılar.
Adam dikkatle bakıyor, bir yanlış bulmaya çalışıyor ama bulamıyordu.
Kendi abdestini düşündü. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin gibi dikkat
göstermediğini anladı. Abdestleri bitince saçlarını okşadı:
- Yanlış sizde değil çocuklar bende dedi. Kusurlu benim. Yanlışımı
yüzüme vurmadan bu kadar nazikçe düzelttiğiniz için çok teşekkür
ederim. Artık ben de sizler gibi abdest alacağım. İşte başlıyorum.
Yeniden suyun başına çöktü ve bir güzel abdest aldı.