SAVAŞÇILARIn MekaNı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BAYRAKLARI_BAYRAK_YAPAN_ÜSTÜNDEKİ_KANDIR___VATAN_EGER_UGRUNA_ÖLEN_VARSA_VATANDIR...
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Vefâtı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
A?DMİN
(AdMİn)
(AdMİn)
A?DMİN


Erkek
Mesaj Sayısı : 1151
Yaş : 29
Nerden : KoCaElİ
Personalized field : Vefâtı Administrator
GÜÇ :
Vefâtı Left_bar_bleue200 / 100200 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

TECRÜBE :
Vefâtı Left_bar_bleue200 / 100200 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

REP :
Vefâtı Left_bar_bleue200 / 100200 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

SEVİYE :
Vefâtı Left_bar_bleue300 / 100300 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

YILDIZ :
Vefâtı Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

TAKIMIM : Vefâtı Galatasaray
Kayıt tarihi : 09/04/08

Kişi sayfası
BURAYA: SERKAN

Vefâtı Empty
MesajKonu: Vefâtı   Vefâtı Icon_minitimeCuma Mayıs 02, 2008 7:54 am

Peygamberimiz Vedâ Haccında Mina�da bulunduğu sırada; �Allah�ın
yardımı ve zafer günü gelip insanların Allah�ın dînine akın akın
girdiklerini görünce, Rabbini överek, tesbîh et! O�ndan af dile! Çünkü
O, tövbeleri dâimâ kabul eder.�
meâlindeki en son nâzil olan Nasr sûresi indiğinde Peygamber efendimiz kızı hazret-i Fâtımâ�yı çağırıp; �Bana kendi vefâtım haber verildi.� buyurdu. Bunun üzerine ağlamaya başlayan Fâtımâ�ya; �Ağlama, zîrâ benim ehlimden bana ilk kavuşan sen olacaksın.� buyurdu.

Cebrâil
aleyhisselâm Peygamber efendimize her sene o zamâna kadar nâzil olan
âyetleri okumak üzere senede bir kere gelirdi. Vefât edeceği sene iki
kere gelip Kur�ân-ı kerîm�iiki defâ baştan sona okudu.

Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellem vefât etmeden bir müddet önce Bakî
mezarlığında ve Uhud�da bulunan Müslümanların kabrini ziyâret ederek
onlar için duâ ve istiğfâr etti.

Bakî mezarlığındayken yanında bulunan Ebû Müveyhib�e dönerek; �Ey
Ebû Müveyhib! Ben dünyâ hazîneleriyle âhiret nîmetlerini seçmede
serbest bırakıldım. İstersen dünyâda bakî ol, sonra Cennet�e git,
istersen likaullah
(Allah�a kavuşmak) hâsıl olup Cennet�e gir dediler. Ben likaullahı ve sonra Cennet�i seçtim.� buyurdu.

Sevgili
Peygamberimiz vefâtından önce humma hastalığına tutuldu. Bu hastalık 13
gün sürdü. Bu müddetin son 8 gününü hazret-i Âişe�nin odasında geçirdi.
Hastalığının ilk günlerinde ve ateşi düştüğü sıralarda mescide çıkıp
Eshâbına namaz kıldırıyordu.

Hastalığının ikinci günü hazret-i
Ali ve Fazl bin Abbâs kollarına girerek mescidi teşrif etti. Minbere
oturup hamd ve senâdan sonra; �Ey Eshâbım, bilmiş olunuz ki
aranızdan ayrılmam yaklaştı. Kimin bende hakkı varsa benden istesin.
Benim yanımda sevgili olan benden hakkını istesin veya helâl etsin ki
Rabbime ve rahmetine bunları ödemiş olarak kavuşayım.�
buyurdu.
Sonra minberden inip öğle namazını kıldırdı. Namazdan sonra tekrar
minbere çıkıp namazdan önce buyurduğunu tekrar etti. Bunun üzerine
Eshâbdan biri kalkıp üç dirhem alacağı olduğunu söyleyince hemen ödedi.

Peygamber efendimizin hastalığının arttığı günlerde Eshâb-ı kirâma yaptığı vasiyetlerden biri de şöyledir: �Müşrikleri Arabistan�dan çıkarınız. Size gelen elçilere benim yaptığım gibi ikrâm ve ihsânda bulununuz.�

Vefâtından beş gün önce hastalığı biraz hafifledi ve mescidi teşrif edip, minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma; �Ey
Eshâbım, hiçbir peygamber ümmeti içinde ebedî olarak yaşamadı. Biliniz
ki, ben de Rabbime kavuşacağım. Muhakkak ki siz de Rabbinize
kavuşacaksınız. Dünyâda hiç kimse kalmaz. Her şey Allah�ın irâdesine
bağlıdır. Allah�ın takdir buyurduğu zaman ne öne alınır, ne de o
zamandan kaçılır. Sizinle buluşacağımız yer, Kevser Havzının başıdır.
Her kim benimle Kevser Havzı kenârında buluşmak isterse elini ve dilini
korusun, günahlardan sakınsın. Ey Eshâbım! Allah kullarından birini
dünyâ hayâtıyla âhiret hayâtını seçmekte serbest bıraktı. Fakat bu kul
âhiret hayâtını seçti.�
buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr Resûlullah
efendimizin bu sözleriyle vefâtına işâret buyurduğunu anlayarak
ağlamaya başladı. Peygamber efendimiz; �Ağlama yâ Ebâ Bekr!� buyurarak onu teselli etti ve; �Bana her bakımdan en faydalı olanınız Ebû Bekr�dir.� ve �Mescide açılan kapılardan Ebû Bekr�inki hâriç hepsini kapatınız.� buyurdu.
Sonra minberden inerek hazret-i Âişe�nin odasına döndü. Biraz sonra
Eshâb-ı kirâmın çok üzülmesi ve endişeleri üzerine hazret-i Ali ve Fazl
bin Abbâs�ın koltuğuna girdiği halde tekrar mescide geldi. Minberin alt
basamağına durup Eshâb-ı kirâma son hutbesini okudu ve vasiyetini
yaparak şöyle buyurdu: �Ey Muhâcirler, size Ensar hakkında hayırlı
olmanızı vasiyet ederim. Onlar benim has cemâatimdir. Onlar sizi
evlerinde misâfir edip, her hususta sizi nefslerine tercih ettiler.
Eshâbım! İlk Muhâcirlere de hürmet etmenizi vasiyet ederim. Bütün
Muhâcirler birbirlerine hayırlı olsunlar. Her iş Allahü teâlânın
izniyle olur. Allahü teâlânın irâdesine karşı çıkanlar sonunda mağlup
olurlar. Allahü teâlânın emrine uymak istemeyenler, muhakkak
aldanırlar.�
Daha önce hazret-i Ebû Bekr�den memnûniyetini belirttiği gibi bu hutbede de hazret-i Ömer�den memnuniyetini belirtti ve; �Ömer benimledir, ben de onunlayım. Benden sonra hak Ömer�le berâberdir.� buyurdu.
Resûlullah efendimiz bu hutbeden sonra minberden indi ve Eshâbdan
ayrılıp odasına çekildi. Vefâtına üç gün kala bir yatsı vaktinde namaz
için ezân okunmuştu. Peygamber efendimiz namazın kılınıp kılınmadığını
sorunca; �Cemâat sizi bekliyor yâ Resûlallah!� denildi. Resûlullah
cemâate gitmek istedi. Cemâate gidecek takat bulamayınca; �Ebû Bekr�e söyleyin namazı kıldırsın.� buyurdu. Resûlullah efendimiz bu emrini üç defâ tekrarladı. Hazret-i Ebû Bekr üç gün cemâate namaz kıldırdı.

Sevgili
Peygamberimiz vefât ettiği günün sabah namazı vaktinde mescide açılan
odanın kapısındaki perdeyi kaldırdı. Hazret-i Ebû Bekr cemâate sabah
namazını kıldırıyordu. Eshâbına bakıp onların namazda saf tutup
durduklarını görünce sevinerek tebessüm etti. Sonra da mescide girdi.
Resûlullah�ın teşrifini fark eden hazret-i Ebû Bekr mihrabdan çekilmek
üzereyken Resûlullah eliyle yerinde durması için işâret edip, oturduğu
yerde Ebû Bekr�e radıyallahü anh uyarak sabah namazını kıldı. O gün
hastalığı hafiflemişti. Namazdan sonra Eshâb-ı kirâma dönüp; �Ey
insanlar! Siz Allahü teâlânın hıfzındasınız ve sizi Allahü teâlâya
emânet ettim. Takvâ üzere olun. Allahü teâlâdan korkun. Allahü teâlânın
emrini tutun ve itâat edin. Ben bu dâr-ı dünyâdan ayrılırım.�
buyurdu. Sonra mescitten odasına geçti. Bu Eshâb-ı kirâmın Resûlullah efendimizi son görüşü oldu.

Resûl-i
ekrem efendimiz hazret-i Âişe�nin hücresine girip yattığı sırada, Üsâme
bin Zeyd huzûruna geldi. Resûlullah efendimiz 23 senelik peygamberlik
müddetinde son olarak Suriye tarafında Bizans üzerine gidecek bir ordu
hazırlamıştı. Bu orduya kumandan tâyin ettiği Üsâme bin Zeyd�e hareket
etmesini buyurdu. Bu sırada hastalığı şiddetlenen Peygamber efendimiz
kızı hazret-i Fâtımâ�yı çağırıp kulağına birşeyler söyledi. Hazret-i
Fâtımâ ağlamaya başladı. Sonra bir şeyler daha söyleyince hazret-i
Fâtımâ güldü. Resûlullah efendimiz hazret-i Fâtımâ�ya vefât edeceğini
söyleyince hazret-i Fâtıma ağladı. Sonra da; �Sana müjde olsun ki bütün ehlimden önce sen bana kavuşursun.� buyurdu. Bunun üzerine hazret-i Fâtıma sevinip güldü.

Resûl-i
ekrem efendimiz vefât edeceği sırada hazret-i Ali�ye, hazret-i Âişe�ye
vasiyette ve nasîhatta bulundu. Bu sırada ağlayıp gözyaşı döken
hazret-i Fâtımâ�ya; �Kızım bir miktar sabreyle, ağlama. Zîrâ Hamele-i Arş (melekler) senin ağlaman üzerine ağlaşırlar.� buyurdu. Hazret-i Fâtımâ�nın göz yaşını sildi. Teselli verip Allahü teâlâdan sabır vermesini diledi ve; �Ey
kızım, benim rûhum kabz olacak. (İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci�ûn)
diyesin. Ey Fâtımâ, gelen her musibete bir karşılık verilir.�
buyurdu. Bir müddet mübârek gözlerini kapayıp sonra; �Bundan sonra babana üzüntü ve gussa (keder, tasa) olmaz. Zîrâ fânî âlemden ve mihnet yerinden kurtuluyor.� buyurdu.
Sonra hanımlarına nasîhat buyurdu. Torunları hazret-i Hasan ve hazret-i
Hüseyin�i yanına alıp, onlara şefkatle bakarak alınlarından öptü. Sonra
da hazret-i Ali�yi yanına çağırıp mübârek başını onun koluna dayayarak
oturup; �Yâ Ali, zimmetimde filan Yahûdînin şu kadar malı vardır.
Asker hazırlamak için almıştım. Sakın onu ödemeyi unutma. Elbette
zimmetimi kurtarırsın ve Kevser Havzı başında benimle görüşeceklerin
birincisi sensin. Benden sonra sana çok zarar gelir, sabır edesin.
İnsanlar dünyâyı istedikleri vakit sen âhireti seçesin.�
buyurdu. Resûlullah efendimiz vasiyetini tamamladıktan sonra hâli değişti, yatağına yatırdılar.

Rebiülevvel
ayının on ikisinde Pazartesi günü öğleden evvel Cebrâil aleyhisselâm
gelip; �Yâ Resûlallah! Cennetleri süslediler, Hûri veRıdvan donandı.
Allahü teâlâ sana hiç kimseye verilmeyen çok şeyler ihsân etti. Kevser
Havzı, Makam-ı Mahmûd ve Şefâat-i ümmet verdi. Kıyâmet günü sen râzı
oluncaya kadar ümmetini bağışlar. Yâ Resûlallah; Melek-ül Mevt kapıda
beklemektedir. İçeri girmeye izin ister. Şimdiye kadar kimseden izin
istememiştir. Bundan sonra da istemez.� dedi.

Sevgili
Peygamberimizin izni üzerine Azrâil aleyhisselâm içeri girip selâm
verdi ve sonra; �Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ beni senin huzûruna
gönderdi. Senin emrinden dışarı çıkmamamı buyurdu. Dilersen şerefli
rûhunu kabz edip ulvî âleme yükselteyim, yoksa dönüp gideyim.� dedi.
Cebrâil aleyhisselâm; �Ey Habîbullah! Allahü teâlâ sana
müştâktır(âşıktır).� dedi. Sonra selâm verip vedâ ederken; �Ey
Muhammed; Ey Ahmed! Bundan sonra vahiy için bir daha gelmem ve Hak
teâlânın haberini yer yüzüne getirmem. Benim maksûdum ve matlûbum sen
idin yâ Resûlallah.� dedi. Bundan sonra Peygamber efendimizin; �Ey Azrâil vazîfeni yap.� buyurması
üzerine, mübârek rûhunu kabz etti. Böylece Resûl-i ekrem efendimiz
Hicretin on birinci yılında (Mîlâdî 632) Rebiülevvel ayının 12�sinde
Pazartesi günü öğleden evvel vefât etti. Vefât ettiğinde Kamerî seneye
göre 63, şemsî seneye göre 61 yaşında idi.

Eshâb-ı kirâm,
Resûlullah efendimizin vefâtı üzerine pekçok üzülüp gözyaşı döktüler.
Çoğunun dili tutulup bir müddet konuşamaz oldu. Ebû Bekr radıyallahü
anh Resûlullah�ın yanına girip mübârek yüzünden örtüyü kaldırarak
mübârek alnından öptü. Sonra başını kaldırıp, mübârek alnından tekrâr
öpüp; �Âh Sâfi� dedi. Bir daha öpüp, �Âh dost� dedi. Sonra mübârek
pazusunu öpüp ağladı. �Anam babam sana fedâ olsun! Dirin ve ölün
tayyib, temiz ve ne güzeldir!� dedi. Ve; �Eğer ihtiyârımız elimizde
olsaydı canlarımızı yoluna fedâ ederdik. Eğer sen bizi men etmeseydin,
gözlerimizden pınarları akıtırdık.� Sonra salâtü selâm okuyup; �Yâ
Resûlallah, bizi Rabbinin katında hatırla.� dedi. Sonra dışarı çıktı.
Mescitte minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma bir hutbe okudu. Allahü teâlâya
hamd ve senâ etti. Resûl-i ekrem efendimize sallallahü aleyhi ve sellem
salât okudu. Sonra şöyle dedi: �Her kim Muhammed�e îmân etmişse bilsin
ki, Muhammed aleyhisselâm vefât etti. Her kim Allahü teâlâya tapıyorsa
O, Hayy, diri ve Bâkî�dir, ölmez, ebedîdir.� buyurdu ve sonra; �Muhammed
de kendinden önce geçen Resûller gibi Resûldür. Eğer O vefât eder,
yâhut öldürülürse, siz dîninizden, yâhut cihaddan, eski hâlinize
dönecek misiniz? Böyle değişen, Allahü teâlâya zarar vermez, kendine
zarar eder. İslâm ve sebatta şükredenlere muhakkak mükâfat verecektir.�
(Âl-i İmrân sûresi: 144) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu.

Hazret-i
Ebû Bekr Eshâb-ı kirâmı ve Ehl-i beyti teselli etti. İlk anda acı haber
üzerine çok şaşıran Ömer radıyallahü anh, Ebû Bekr�i radıyallahü anh
dinleyince kendine geldi. Peygamberimizin vefât ettiği gün Eshâb-ı
kirâm yapılan umûmî bir bîatle hazret-i Ebû Bekr�i halîfe seçtiler.

Resûlullah
efendimizin cenâzesi vefât ettiği günden sonra, salı günü yıkandı ve
kefenlendi. Gasl (yıkama) işine bizzat hazret-i Ali, hazret-i Abbâs ve
hazret-i Abbâs�ın oğulları Fazl ve Kusem de yardım ettiler. Üsâme ile
Şukran Sâlih radıyallahü anhümâ da su döktüler.

Peygamber
efendimiz gömleği üzerinde olduğu halde üç kere yıkanıp üç kat yeni
beyaz kefene sarıldı. Bundan sonra mübârek cesedi sedir üstüne konulup
bulunduğu odanın kapısıEshâb-ı kirâma açıldı. Eshâb-ı kirâm grup grup
odaya girip cenâze namazı kıldılar. Salıyı çarşambaya bağlayan gece
(çarşamba gecesi) yarısı mübârek rûhu alındığı yerde defn olundu.
Mübârek cesedini kabre Ali, Fadl, Üsâme ve Abdurrahmân bin Avf
radıyallahü anhüm indirdi. Kıyâmet günü kabirden en önce O kalkacaktır.
En önce O şefâat edecektir. En önce O�nun şefâati kabul olunacaktır.
Cennet kapısını önce O açacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://supermekan.yetkinforum.com
A?DMİN
(AdMİn)
(AdMİn)
A?DMİN


Erkek
Mesaj Sayısı : 1151
Yaş : 29
Nerden : KoCaElİ
Personalized field : Vefâtı Administrator
GÜÇ :
Vefâtı Left_bar_bleue200 / 100200 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

TECRÜBE :
Vefâtı Left_bar_bleue200 / 100200 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

REP :
Vefâtı Left_bar_bleue200 / 100200 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

SEVİYE :
Vefâtı Left_bar_bleue300 / 100300 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

YILDIZ :
Vefâtı Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Vefâtı Right_bar_bleue

TAKIMIM : Vefâtı Galatasaray
Kayıt tarihi : 09/04/08

Kişi sayfası
BURAYA: SERKAN

Vefâtı Empty
MesajKonu: Geri: Vefâtı   Vefâtı Icon_minitimeCuma Mayıs 02, 2008 7:54 am

Resûl-i ekrem efendimizin vefâtı üzerine bütün Müslümanların kalpleri
yandı, çok üzüldüler. Peygamber efendimiz bizim bilmediğimiz bir hayat
ile, şimdi kabrinde hayattadır. Cesed-i şerîfi aslâ çürümez. Kabrinde
bir melek durup, ümmetinin söyledikleri salevâtı kendisine haber verir.
Minberi ile kabr-i şerîfi arası Cennet bahçesi gibi kıymetlidir.

Kabr-i şerîfini ziyâret etmek, tâatların büyüğü ve ibâdetlerin en kıymetlisidir: �Beni ziyâret edene şefâatim vâcib olur.� buyurmuştur.

Hazret-i
Fâtıma, babasının vefâtından duyduğu üzüntüyü şu mersiye ile dile
getirdi: �Benim üzerime öyle musibetler döküldü ki, eğer onlar
gündüzlerin üzerine dökülseydi gece olurdu.�

Peygamber
efendimizin görünüşünün anlatılmasına İslâm terminolojisinde �Hilye-i
Saâdet� denilmiştir. Peygamberimizin mübârek bedeninin dış görünüşü
bütün incelikleriyle bu Hilye-i Saâdet yazılarında bildirilmiştir.
Bunları okuyanlar, Peygamber efendimizin rûhen olduğu gibi bedenen de
hiç eksiksiz ve kusursuz, insanların en güzeli ve her bakımdan en
üstünü olduğunu anlarlar. İslâm dünyâsında bu konuda pekçok eser
yazılmıştır.

Peygamber efendimizi medheden on binlerce kitap,
kasîde ve diğer eserler yazılmıştır. Bunları yazanlar içinde şöhretleri
ve sanatları bütün dünyâyı ve asırları kaplamış olanları dahi, O�nu
methetmekten âciz olduklarını beyan etmişlerdir.

Arap, Fars ve Türk edebiyâtında görülen Nâtlar hep O�nun için yazılmıştır.

Resûlullah
efendimiz günümüzde de bütün dünyâ milletlerinin, ilim adamlarının,
devlet, siyâset ve fikir adamlarının, ediplerin, târihçi ve askerî
şahsiyetlerin alâkasını çekmekte, bunların herbiri O�nu biraz
inceledikten sonra hayranlık ve şaşkınlıklarını, dile getirmektedirler.
Müslüman olmayanlar, Habîb-i ekrem efendimizin sâdece idâreciliği,
dehâsı, askerî, sosyal ve diğer taraflarını görmekte, yalnız bunlara
bakarak O�nu tanımaya çalışmaktadırlar. Gördükleri fevkalâde ve hiçbir
insanda görülmemiş üstünlükler karşısında acze düşmekle berâber, O�na
peygamber gözüyle bakmadıkları için, O�nu tanımaktan ve anlamaktan çok
uzak kalmaktadırlar. Müslümanlar da Peygamber efendimizin güzellik ve
üstünlüklerini ilimleri, ihlâsları ve O�na olan muhabbetleri kadar
derece derece görmekte ve anlayabilmektediler. Bunlardan zâhir âlimleri
O�nun zâhirî vasıflarını, bâtın âlimleri de bâtınî güzelliklerini
görebildikleri kadar dile getirmişlerdir. Ulemâ-i râsihîn denilen hem
zâhir ve hem de bâtın bilgilerinde üstâd ve Peygamber efendimize vâris
olan yüksek İslâm âlimleri ise O�nu bütün güzellikleriyle görmüş ve
âşık olmuşlardır. Bunların en başında Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh
gelmektedir. O, Resûlullah efendimizdeki nübüvvet nûrunu görmekte,
O�nun üstünlük, güzellik ve yüksekliklerini idrâk ederek, O�na âşık
olmakta öyle ileri gitmiştir ki, başka hiçbir kimse Ebû Bekr-i Sıddîk
radıyallahü anh gibi olamamıştır. Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh her
an, her baktığı yerde Resûlullah�ı görürdü. Bir keresinde hâlini; �Yâ
Resûlallah! Nereye baksam sizi görüyorum. Helâda bile, karşımdasınız,
utanıyorum.� diye arzetmişti. Bir keresinde de; �Bütün iyiliklerimi,
sizin bir sehvinize (yanılmanıza) değişirim.� demişti. Resûlullah
efendimizin güzelliğini en iyi görüp anlayan ve anlatanlardan biri de
zevcât-ı mutahheradan, müminlerin annesi hazret-i Âişe idi. Âişe
radıyallahü anhâ âlime, müctehide, akıllı, zekî ve edibe idi. Gâyet
beliğ ve fasih konuşurdu. Kur�ân-ı kerîm�in mânâlarını, helâl
ve harâmları, Arap şiirlerini ve hesap ilmini çok iyi bilirdi.
Resûlullah�ı metheden şu iki beyti Âişe radıyallahü anhâ söylemiştir:

Ve lev semia ehlü Mısra evsâfe haddihî.
Lemâ bezelû fî sevmi Yûsüf�e min nakdin.

Levîmâ Zelîhâ lev reeyne cebînehû.
Le âserne bilkatil kulûbi alel eydi.

�Eğer
Mısır�dakiler, Peygamber efendimizin yanaklarının güzelliğini işitmiş
olsalardı. Güzelliği dillere destan olan Yûsüf aleyhisselâmın
pazarlığında hiç para vermezlerdi. Bütün mallarını, onun yanaklarını
görebilmek için saklarlardı. Zelîhâ�yı Yûsuf aleyhisselâma âşık oldu
diyerek kötüleyen kadınlar Resûlullah�ın parlak alnını görselerdi
ellerinin yerine kalplerini keserlerdi de acısını duymazlardı.�

Yine
hazret-i Âişe buyuruyor ki: �Bir gün Resûlullah mübârek nalınlarının
kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik eğiriyordum. Mübârek yüzüne baktım.
Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası, her tarafa nûr saçıyordu.
Gözlerimi kamaştırıyordu. Şaşakaldım. Bana doğru bakıp; �Sana ne oldu ki böyle dalgın duruyorsun?� buyurdu.
�Yâ Resûlallah! Mübârek yüzündeki nûrların parlaklığına ve mübârek
alnındaki ter tânelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden
geçtim.� dedim. Resûlullah kalkıp yanıma geldi. Gözlerimin
arasını(alnımı) öptü ve; �Yâ Âişe! Allahü teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim.� buyurdu.
Yâni, senin beni sevindirmen, benim seni sevindirmemden çoktur, dedi.�
Hazret-i Âişe�nin mübârek gözlerinin arasını öpmesi, Resûlullah
efendimizi severek, O�nun cemâlini anlayarak gördüğü için âferin ve
takdir olmaktadır.

Resûlullah efendimizin Kur�ân-ı kerîm�de geçen isimlerinden biri de Kur�ân-ı kerîm�in
kalbi olan Yâsîn sûresindeki �Yâsîn� kelimesidir. Ulemâ-i rasihînin
büyüklerinden olan Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri; �Yâsîn, ey
benim muhabbet deryamın dalgıcı olan habîbim, demektir.� buyurmuştur.
Bu deryânın ismini duyanlar, uzaktan görenler, yakınına gelenler, içine
girip nasîbi kadar derine inenlerin hepsi, ömürlerinin her safhasında
Resûlullah efendimizin aşkı ile yanıp tutuşmuşlar, yanık feryâdlar,
içli gözyaşları ve yakıcı mısralarla bu aşklarını dile getirmişlerdir.
Bunların içinde en büyük ve meşhurlarından olan ve bu muhabbet
deryasından büyük pay sâhibi olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de
Sevgili Peygamberimize olan muhabet ve aşkını dile getirdiği
kasîdelerinden birinde şöyle demektedir:

Server-i âlem, sana âşık olup da, yanarım!
Her nerede olsam, o güzel cemâlin ararım.

Kâbe kavseyn tahtının sultânı sen, ben hiçim.
Misafirinim dersem saygısızlık sayarım.

Her şey cihanda senin şerefine bilirim.
Rahmetin yağsa bana hergün olur bahârım.

Herkes Kâbe�yi tavâf için gelir Hicâz�a,
Sana kavuşmak için ben dağları aşarım.

Seadet tâcına kavuştum ben rüyâda.
Ayağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.

Dostunu öven âşıkların bülbülü, ey Câmî!
Dîvânında şu yazılar, oluyor, tercümânım.

Dili sarkmış, susuz kalmış, uyuz bir köpek gibi,
Senin ihsân denizinden bir damla arzularım.

Resûlullah�ı
sevmek, bütün Müslümanlara farz-ı ayndır. O�nun sevgisi bir gönüle
yerleşirse, İslâmiyeti yaşama, îmânın ve islâmın tadına doyulmaz
zevkine ermek ne kadar kolay olur. Bu sevgi, iki cihânın efendisine tam
uymaya sebeptir. Bu sevgiyle Allahü teâlânın Habîbine ikrâm ettiği
sonsuz ve târife sığmaz nîmetlere ve bereketlere kavuşmakla
şereflenilir. Küçük, büyük her Müslümanı doğrudan doğruya Resûlullah�ın
sevgisine götüren Ehl-i sünnet âlimleri ve kitapları bu bereketlerin
senetleridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://supermekan.yetkinforum.com
 
Vefâtı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SAVAŞÇILARIn MekaNı :: DİNİ BÖLÜM :: HZ.MUHAMMED-
Buraya geçin: