1. GÜNEŞ, ASYA’DAN DOÃÂ�UYOR :
Bir zamanlar tüm Asya ülkeleri Üçüncü Dünya Sepetinde görülürdü. Devir,
inanılmaz surette değişti. Asya şimdi dünyanın hızla gelişen ve
zenginleşen “Kaplanlar Diyarı” oldu. Doğu ve Güneydoğu Asya ekonomileri
sanayileşmiş ülkelerden üç kat daha hızlı büyüyorlar. Bu hızlı
büyümenin baş aktörü ise ÇİN. 90’lı yıllarda dünya ekonomik büyümesinin
yarıdan fazlası ASYA’da garçekleşirken, Kuzey Amerika ve Avrupa
ekonomileri giderek küçülme sürecine girdikleri gözleniyor. On yıl
sonra dünyanın ortalama büyüme hızı % 2,9 iken bu oran Çin’de % 9,3
Vietnam’da % 8,5 ve Malezya’da % 8 olacaktır.
2. DÜNYA SAVAŞI ASYA’DAN MI FİTİLLENECEK? :
Jeopolİtİk belirsizliğin hakim olduğu, hala taşların tam anlamıyla
yerine oturmadığı Asya’da silahlanma yarışı hızlanıyor. Artan refah
düzeyi sayesinde Asya’lı ülkeler daha hacimli askeri yetenekler
kazanmaya para akıtabiliyorlar. Bölgede geçen yüzyıldan kalma hala
hesabı görülmemiş çok sayıda potansiyel ihtilaf çözüm bekliyor: Hong
Kong’un 1997’de Çin egemenliğine dönüşü, Dış dünyadan tamamen tecrit
edilmiş Kuzey Kore’nin kaygı verici nükleer gayretleri, Çin’in hala
resmen eyaleti olarak gördüğü Tayvan ile ilişkilerinde süregiden
gerginlik, Güney Çin Denizi üzerindeki egemenlik iddiaları, Hindistan -
Pakistan ihtilafı, Japonya - Kore çekişmesi... Tüm bu sorunlar
bölgedeki kurulu düzene ve dinamik ekonomik büyümenin
sürdürülebilirliğine ciddi bir tehdit.
Çin, kuşkusuz hemen her alanda, büyük iddiaları ve potansiyeli olan bir
güç. Önümüzdeki yirmi yıl zarfında ekonomik gücüne paralel olarak
stratejik nüfuzun da arttıracağı kesin. Çin’in şimdilik sessiz
kalmasının nedenlerinden biri, tek başına yeterli olmasa da, hala en
caydırıcı güç olarak görünen ABD. Diğer neden ise ticaret ve yatırım
alanlarındaki karşılıklı bağımlılık.
3. ASYA - AVRUPA ZİRVESİNDE TÜRKİYE NEDEN YOK? :
Asya ve Avrupa ülkeleri hükümet ve devlet başkanları Mart 1996 başında
ilk defa bir araya geldiler Avrupa - Asya ayağının güçlendirilmesi için
yapılan bu zirve iki bölge arasında uzun vadeli bir yakınlaşma ve
işbirliğinin ilk adımı olarak görüldü. Zirveye Avrupa tarafından 15 AB
üyesi ülke ile komisyon: Asya tarafından ise ASEAN üyesi 7 ülke katıldı
zirveye katılanlar arasında köprü olma iddiasındaki Türkiye’nin ismi
bile okunmadı. Türkiye ne yapmalı diye sorulduğunda şunu
söyleyebiliriz: Bundan sonraki Asya - Avrupa liderler zirvesi 1998
yılında İngiltere’de, 2000 yılında ise Kore’de düzenlenecek. Asya -
Avrupa zirvesine Türkiye’nin katılması için beyanımızın hem AB hemde
Asya ülkeleri nezlinde duyurulması, son ana kadar beklemeden aktif
şekilde ikna çabalarının yürütülmesi gerekiyor. Türkiye’nin Asya -
Avrupa diyaloğuna ekonomik ilişkilerine katkıyı nasıl sağlıyabileceğini
şimdiden düşünmek ve ona göre hazırlanmak zorundayız. Yoksa, 1998
Mart’ında ziveye neden çağrılmadığımızı hala kendi kendimize soruyor
olabiliriz.
4. ÇİN, DÜNYANIN SERMAYE VE TİCARET MERKEZİ Mİ OLUYOR ?:
Çin’deki değişimin en çarpıcı örneği, yabancı sermaye ve uluslararası
ticaret bağlantılarına bakılarak görülebilir. Dünyada ABD’den sonra en
fazla yabancı yatırım çeken ülke olması yanısıra, Çin, Peru’dan
Myanmer’den Nijerya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafi yelpazede dış
yatırım yapmaktadır. Halen yurt dışında 4500’ü aşkın işletmeye 5,2
milyar dolarlık Çin sermayesi yatırıldığı belirtiliyor. Özellikle Doğu
ve Güney Asya ekonomilerine Çin’den sessiz sedasız milyarlarca dolar
sermaye akmaktadır. Ve bir çok yabancı işletmenin faaliyette olduğu Çin
dünyanın sermaye ve ticaret merkezi olmaya birinci sırada aday
gösterilmektedir.
5. TÜRKİYE’NİN ÇİN STRATEJİSİ NE OLMALIDIR? :
5000 yıllık köklü medeniyete sahip Çİnlilerle en az 3000 yıldır
birbirimizi tanıyoruz. Orta Asya’dan göçmeden önce Çinlilerle kah
savaşmış kah barış içinde yaşamışız. Karşılıklı evlenmeler, kültürel,
siyasi etkileşimler, iktidar kavgaları, yağmalamalar olmuş. O zamandan
bu yana sırtımızı Çin’e dönüp Avrupa ile ilgilenmişiz. Avrupa ise
büyüyen çin pastasından alabilecekleri dilimi büyütmekle meşgul
olmuşlar. Şu anda Çin ile olan ilişkilere bakarsak hali hazırda yatırım
yok denecek kadar azdır. İstatistiklerde, Ağustos 1994 itibariyle
ülkemizde 13 Çin firmasının 160 milyar TL tutarında yatırımı görülüyor.
Bu toplam yabancı yatırımlarının % 0,59’una tekabül ediyor. Gelinilen
noktada galiba tek bir seçeneğimiz var: Büyük bir ticaret ve yatırım
seferberliği başlatıp Çin’deki pastadan gücümüz ölçüsünde pay alabilmek
için çalışmak.
6. VİETNAM : ASYA’ NIN YENİ UYUYAN “KAPLAN”I
Vietnam, 1986’dan bu yana uygulamakta olduğu Doi-Moi (ekonomik
yenilenme) stratejisi ile hızla sefaletliğinden bir üst kümeye doğru
yükselmektedir. Bölgesel ve uluslararası yalnızlık zincirini kırmayı
başaran Vietnam, Çin’e karşı bir “cephe” devleti olmak niyetinde hiç
değil. Bundan 20 yıl kadar önce Vietnam ABD’nin bir numaralı düşmanı
iken şimdi ise Vietnam’lı yetkililer, bölgede olabilecek bir saldırıda
Çin’i caydırabilecek tek gücün ABD olduğunu düşünüyorlar. Bu arada,
kendi askeri gücünü de arttırmayı ihmal etmiyorlar. Tartışmalı Güney
Çin Denizi sularındaki petrol yataklarını başta ABD firmaları olmak
üzere yabancı sermayeye açarak, kilit Batılı ülkeleri meşru ticaret ve
yatırım menfaatleriyle kendi yanına çekmeyi hedefliyor.
7. SİNGAPUR : ASYA’NIN MEDAR-I İFTİHARI
Singapur’un yaratıcısı ülkenin 30 yıldır başbakanlığını yapmış olan Lee Kuan Yew’dir. Singapur onun eseri diyebiliriz.
Dünyadaki sermaye stokunun % 40’ı Tokyo ile Singapur arasında
yoğunlaşmış durumda.Singapur aynı zamanda dünyanın önde gelen finans ve
döviz merkezlerinden birisi olarak göze çarpıyor.Gerçekten de Singapur
yıllık 24000 dolarlık kişi başına gelirle eski sömürge gücü olan
İngiltere’nin ötesinde bir yaşam standardına sahip
durumdadır.Singapur’la ilgili başka bir bilgi de 75 civarında Türk’ün
olduça iyi görevlerde yer aldığının bilinmesidir. Singapurlular’da
Türkiye’ye karşı ne özel bir sevgi, ne de bir özel önyargı var.
Singapur mutfağına baktığımızda kendilerine has yemekleriyle kanser,
hipertansiyon, uykusuzluk, damar sertliği gibi bir çok hastalığa derman
oluyorlar.
8. HONG KONG : EMİN ELLERE Mİ GİDİYOR ?
Hong Kong Çin’in dış dünyaya açılan tek penceresi. Çin’in dış
ticaretinin önemli bir bölümünün son 99 yıldır Hong Kong üzerinden
geliştirilmesi buradaki ithalat - ihracat hizmetleri alanındaki
uluslararası bilgi ve deneyim, gelişmiş insan gücü, sağlam hukuki ve
kurumsal çerçeve dahada önemlisi, yerleşmiş küresel itibar sayesinde
mümkün olabiliyor. Hong Kong’un 1997’den sonra Pekin’in baskıcı yumruğu
altında eski cazibesini yitireceğinden endişe ediliyor. Çin önümüzdeki
50 yıl boyunca Hong Kong’un açık toplum özelliğini ve uluslar arası
ticaret ve yatırım merkezi statüsünü koruyacağına dair yazılı taahhüt
verdi. Hong Kong halkı haklı olarak Çin’e güvenmiyor ve kaygı duyuyor.
Cazip imkanlar sunan ülkelere doğru görülmedik bir beyin göçü
yaşanıyor. Bunun sonucunda da ekonomik çarklar tekliyor.
9. RUSYA : AVRUPALI MI, YOKSA ASYALI MI ?
Rusya, Asya’daki dinamik gelişmelerin, özelliklede ekonomik yükselişin
dışında kalmamak için çırpınıyor. Nasıl ki, ABD kendisini hem Atlantik,
hemde Pasifik gücü olarak görüyorsa, Rusya da her iki kıtada da güçlü
bir ülke olarak kendini kabul ettirmek istiyor.
Çin ile Rusya, askeri ve siyasi bir ittifak yaratmaksızın “yeni bir
yapıcı ortaklık” geliştirmeyi hedefliyor. Asya’da ciddi şekilde hesaba
katılması gereken güç olarak sivriliyor yeni Rusya. Mevcut doğal
kaynakları, yetişmiş insan gücü, nükleer kuvvetleri ve dünya
jeo-politiğindeki yeri nedeniyle Rusya’nın çok ciddi bir iç bunalım
çıkmaması halinde önümüzdeki yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden büyük güç
statüsünü kazanacağından şüphe edilmiyor.
10. ASYA ENERJİSİ VE STRATEJİK DENGELER
1970’li yılların ikinci yarısında Türkiye karanlığa gömülmüştü. Sadece
siyasi bunalımlar ve terörün yarattığı karanlık tablo nedeniyle değil,
aynı zamanda elektirik kesintileri ülke ekonomisi ve evleri de
karatmıştı. Aynı elektirik kesintileri 1990’lı yılların ikinci
yarısında yeniden karşımıza çıkmaktadır. Enerji, dünya jeostratejik
dengeleri yaniden biçimlendirmede deönem kazanmaktadır. Orta Asya ve
Kafkasya’daki petrol ve doğal gaz rezerlerinin uluslararası piyasalara
ulaştırılması ve dünya enerji taleinin Doğu Asya ülkelerinden gelmesi
nedeniyle önümüzdeki yüzyılın başından itibaren yerleşik dengeler ciddi
bir şekilde sarsılacak gibi görünüyor.
11. KOMŞULARIMIZI TANIYOR MUYUZ?
Konum itibariyle stratejik bir yerde bulunan Türkiye’nin dört bir yanı
pekte dostça duygular beslemeyen ülkelerle çevrili. Sınırlarımızdan
binlerce kilometre ötede planlanan projeler bizim ekonomik
menfatlerimizi derinden etkileyebilmektedir.
Irak’ın bölgesel önemi, Ortadoğu’nun değişmekte olan dengeler, petrol
zenginliği ve daha önemlisi, potansiyel alım gücü ile tehdit ediyor.
Komşularımız arasında ilişkilerimizin seyri en istikrarsız gelişen ülke
Suriye. Bu komşumuza başta PKK terörüne sağladığı deste olmak üzere
Fırat sularının paylaşımı, Hatay üzerindeki toprak iddiası, Suriye’deki
Türklere ait gayrimenkullerin tazmini vb. önemli meseleler
bulunmaktadır. Balkanlara döndüğümüzde güvenlik kaygılarımız hiç iç
açıcı gözükmüyor. Bulgaristan’ın radyasyon sızıntı riski, Yunanistan’ın
tarihten süregelen planları ve birçok ülkeyle olan Boğazlar Meselesi
halen büyük bir tehlike oluşturuyor.
12. GELECEÃÂ�İMİZ,KENDİ ELİMİZDE
Zamanı herşeyin tam merkezinde olduğu ve sürekli değişmekte olan bir
dünyada yaşıyoruz. Geleceğe doğru yol alırken, daha iyiye ulaşmak ve
evrenin belirsizliklerine daha bilinçli hazırlanmak için sistematik ve
ileriye dönük düşünme alışkanlığına sahip olarak ülkemize kuşbakışı
bakabilirsek, bu günden itibaren daha düzenli bir gelişim sürecine
gireceğiz.