Öyle çok pazarlık ettim ki Seninle ey Rabb?im. Sen çağırınca, kendime
ayırdığım vakitlerden çalındığını düşündüm. Ezan okununca,
sevdiklerimle geçirdiğim zamanların azalmasından korktum. Vakit
girince, içim ?cız? etti hep. Odamdan uzaklaştım, bıraktım
işimi, bozdum keyfimi; öylece namaza durdum. Ayak diredim, ?az
sonra kılsam da olur!? dedim. ?Az sonra?larım ?çok sonralar?a
döndü, geç kaldım, geç kalmaktan utanmadım. Sonunda ayaklarımı
sürüye sürüye vardım huzuruna. Pazarlığımı vaktin
daralmışlığını bahane ederek yeniden ileri sürdüm. Kaçıyordu
namaz ya; o yüzden çabucak kıldım, selam verdim, hemen kalktım,
rahatladım. Oysa rahatlığı Sana borçluyum. Ağrımayan her bir
dişim kadar huzur borçluyum Sana. Damarlarımın her bir
noktasında pıhtılaşmayan kanım kadar sükûnet borçluyum Sana.
Tenimin kaşınmayan her bir
noktası kadar rahatlık borçluyum Sana. Dişlerim ağrıyacak olsa
her biri için harcayacağım zaman Senin. Kanım pıhtılaşıp
damarlarım tıkanacak olsa, her defasında ızdırap ve korkuyla
geçireceğim saatlerin hepsi Senin. Tenim her noktasında
yırtılacakmış gibi acıyacak olsa, kendi kendime dar geleceğim
huzursuz günler Senin.
Gün oldu; usandım. Sabrımı tükettim; tükendim. Kendimi yontmaya
heveslendim. Benden istediğin zamanı çok gördüm. Benden
istediğini, benim için istediğini bile bile, huzurunda huzursuz
durdum. Fazla buldum namazın rekatlarını; kısaltmak için
bahaneler aradım. Günümü delik deşik etmeni, işimin arasına
kesintiler sokmanı, hayatımın ortasına duraklar koymanı, uykumu
bölmeni lüzumsuz gördüm. ?Beni bana bırak!?larla durdum
huzuruna; içim başka bir yerlerin türküsünü söylerken, ben
seccadende, belki sadece bedenimle, mıhlı kaldım. Oysa Sen,
dileseydin dar edebilirdin zamanı
bana! Bir uçurumun dibine savrulmuş bir arabada çaresizce Sana
yalvartıyor olabilirdin beni. Korkulu bir savaşın orta yerinde
ateş ve kan kusan bombaların altında günümü de, işimi de,
uykumu da, hatta rüyalarımı da delik deşik etmelerini takdir
edebilirdin. Düşmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan
arabalar kadar genişlik borçluyum Sana.
İçten pazarlıktı benimkisi. Öyle içten ki kendime bile
söyleyemedim. Gözlerimle birlikte gönlümü de secdene
kilitlemeyi çok gördüm. Kendimi sıfırlamayı, benliğimi hiçe
indirgemeyi beceremedim. Ensemde kaderin sıcacık nefesini
hissedecek o teslimiyetin vadisine inemedim. Acelem vardı;
alnımı koyduğum gibi kaldırdım seccadeden. Bütün benliğimle
aşağı inemedim. İşim vardı, secdemi işime zaman kazandım.
Secdeye kalbimi de sığdırmaya çalışmadım. Uykum vardı, secdemi
sığ bırakıp uykumu derinleştirdim.
İtirafımdır: Bencilliğimi de sırtıma alıp
rükûlarda eritemedim. Bedenim eğilirken huzurunda,
?emrolunduğum gibi dosdoğru olma?nın ağırlığını sırtıma almayı
erteledim. ?Sırası değil!?di; ?hele dur; sonra da olur!?du. En
Sevgili?ni bir gecede ihtiyarlatan emri üzerime alınmadım.
Sen dileseydin, çocuğumun cılız nabızlarının eşliğinde, loş ve
neşesiz bir yoğun bakım odasında, gözümü de gönlümü de,
umutsuzca, çaresizce, ürpertiyle, korkuyla bir monitörün
ekranına kilitleyebilirdin. Dileseydin, yeryüzünün sükûnetini
bir anda kesip, küçücük bir duvar kıpırtısının gölgesinde, mini
mini bir sarsıntının beklentisi içinde saçlarıma aklar
düşürebilirdin.
İçten pazarlık mı denir buna? Sen bilirsin Seninle ettiğim
pazarlığı. Kendime sakladığım ve hatta kendimden de sakladığım
sır bu. Dilime bile değdirmekten korktuğum, ağzıma almaktan
utandığım öyle bir sır işte. Fısıldaması bile acı veriyor ya?
Meselâ, uzayınca Fatiha, uzayınca sûre,
heceler sanki özgürlüğe giden yolu taşlar gibi kestikçe,
?bitmez şimdi bu namaz!? dediğim çok oldu. Ama içimden.
Kimseler duymadı.
Bir Sen duydun beni ey Rabb?im. Sırrımı bir Sen bildin. Kendimi
lüzumsuz hissederken seccadenin üzerinde, dudağım anlamına
yetişemediğim kelimeler için oynarken, Sen beni söylediğimden
fazlasıyla duydun, söyleyemediğimi de, dile getiremediğimi de
bildin. Ruhumu alıp uzaklara gittiğim halde, bir bedenimi
bıraktığım halde huzurunda, kovmadın beni, yakınlığında tuttun.
İtirafımdır; öyle anlatıldığı gibi özleyebilmeyi beceremedim
henüz namazı? ?Aradan çıkarmaya çalıştığım? oldu namazı.
Geçiştirdim namazı. Bir ?sorun?du çözdüm, hallettim. Selam
verip sonra yaşamaya başladım? Yaşamayı namazın içinde
aramalıydım. Namazı yaşamanın içine sızdırmalıydım oysa.
Bilemedim.
Kafa tuttum, ayak diredim, pazarlık ettim; ama Sen
utandırmadın, yine yine yine huzuruna aldın beni.
Her secdede rahmetinle okşadın alnımı. Her rükûda
?aferinler? fısıldadın gönlüme. Her vakitte yeni bir sayfanın
aklığına çağırdın ruhumu. Yüzüme vurmadın. Azarlamadın.
Aşağılamadın. Hepten umut kesmedin benden. Yok saymadın.
Utandırmadın.
Pazarlık ettiğimi Seninle bir Sen bildin ey Rabb?im. Kimselere
söylemedin. Sırdaşım Sensin, bir Sana açabilirim içimi, bir
Senin beni ayıplamandan korkmam. Ben işte böyleyim; yine ?bana
ait?lerin hesabındayım. Başka kime söyleyeyim? Başka kimin
anlayışından medet umayım?