Insan aklini en çok zorlayan konulardan biri de sonsuzluktur. Evrenin
büyüklügü ise daha ilginç bir durum olusturuyor. Oncelikle sonsuzlugun
tanimini yapalim. Sonsuz nedir? Sonsuzluk nedir? Sonsuz matematikte
tanimsizlik demektir. Tanimsiz yani belirsiz. Uzayda veya alt uzaylarda
(yüzey, dogru) bir yerde oldugu bilinen ama asla yeri tam olarak
belirtilemeyecek olan nokta veya bölge olabilir. Sonsuzlük ise bu tür
noktalarin veya bölgelerin yani sonsuzdaki nokta ve bölgelerin
olusturdugu ne sınır olan ne de sınır olmayan yerlerdir. Bu tanımları
matematiksel olarak verdim. Rahatlıkla başka alanlara
uyarlayabilirsiniz.
Simdi ilerleyelim. Ise arastirma sonuçlari da girecek. Konuya felsefi olarak da yaklasmamiz gerekecek.
Sunu bilmeliyiz ki evrenin büyüklügü hakkinda bilgi üretirken gene onun
sekillendirdigi canlilar olan bizler bilincimizin gelisiminde onun
dinamiklerine bagliyiz. Bu ne demek? Ornek verelim bunun için de bizden
bir alt boyutta yani iki boyutta yasayan canlilar oldugunu düsünelim.
Iki boyutlu bu canlilar bir uçlarindan uygun çekiştirmelerle
birleştirilerek küre haline getirilmiş bir yerde yaşasınlar. Üçüncü
boyutu algılayamadıklarından kürede yaşadıklarını bilemezler. Biz ise
biliyoruz. Çünkü bir üst boyuttayız. Yani bu canlıların evreni bir
düzlem olarak algılamaları ve onun başladıkları noktaya, sürekli bir
dogru üzerinde gitmeleri ile, varmalari yüzünden, sonlu oldugunu
söylemeleri çok normal olacaktir. Buradan tekrar sonuç olan su fikri
söyleyeyim: Canli bilinci içinde bulundugu evren tarafindan
sekillendirilmistir.
Pekala. Bu kadar basit mi? Yani bilincimiz gene de bazi seylere bagli
ve özgür degil mi? Gerçek olani kavrayamayacak miyiz? Bence bilinç
seviyesi arttikça gerçeklige daha da yaklasiriz. Evet, gerçekligin
kaçabilecegi yerler azalir ve ortaya çikmaktan baska seçenegi kalmaz.
Biz insanlar gerçekligi kavramak için yeterli gelismislik
seviyesindeyiz. Çünkü yeterince soyut düsünebiliyoruz. Soyut düsünme
yetenegimiz bize yeterince özgür olma olanagi sagliyor.
Simdi nasil bir uzaydayiz ona bakalim. Uzayimiz kendi içine bükülüdür.
Bu ne demektir? Uzaydaki cisimler bir çekim etkisi ile çevrelerini
kendi içine bükerler. Bu bükülüm sonucu her türlü parçacigin konumu ve
davranisi belirlenir. Böylece örnegin tipki dünya üzerinde oldugu gibi;
süre ve enerji sinirlamasi olmadan sürekli olarak ayni çizgi üzerinde
gidilince yolculuga baslandigi noktaya gelinmesi gibi evrenin tamaminda
da ayni durum geçerlidir. Sadece evrenin pürüzlü yani daha az homojen
olmasi nedeniyle tam olarak baslangiç noktasina degil de birkaç yüz
isikyili fark olacaktir.
Bunlari anlatmamin amaci suydu: Evrenin büyüklügünü anlamak amaciyla
yapilacak tüm fiziksel ölçümler daima evrenin sonlu oldugu sonucunu
verecektir. Bunu aklimizi kullanarak denetleyelim. Bu ne kadar
dogrudur? Evren sonlu mudur?
Tüm parçaciklarla birlikte evren oluşur. Bu yüzden evrenin içinde
bulundugu bir alan vardir. Simdi söyle bir soru sordugunuzu ya da
sormak üzere oldugunuzu biliyorum.
Evrenin dışında ne var?
Burada dikkatli olmamiz gerek. Çünkü evren bu noktada bizi kontrol
etmeye baslar. Unutmayin, bilincimiz onun dinamikleri ile isliyor.
Acaba bize sirlarini açiklayacak mi? Deneyelim. Bunun için saf ve
gelismis zihinlere ihtiyacimiz var. Saf derken önyargilardan mümkün
oldugunca uzak olmasini, gelismis derken de evrenin kisitlamalarini
gene onun verdikleri ile altedebilecek kadar mantiksal olarak islem
yapabilecek bir düsünce sistemini kastediyorum. Farkindaysaniz isimiz
zor. Ne yapalim? Evrenin sinirlarina gitmek o kadar da kolay degil.
Evren içinde bulundugu uzayi kendisi yaratir. Bunun disinda ne oldugunu
ise söyleyemeyiz. Evrenin disinda ne oldugunu nasil söyleriz? Bosluk mu
var diyecegiz? Ama bosluk dedigimiz sey evrenin kendi içindeki
yapilarin olusturdugu bir durumdur zaten. Oyleyse evrenin disinda ne
var? Iki seçenek: ya bambaska bir zeka var (Buna düşünce veya töz
deniyor) ya da bosluk diye birsey bizim evrenimizde yok ve evrenin
disinda bosluk var. Durun bir dakika ! Böyle dersek evrenin sınırları
oldugunu kabul etmiş olmuyor muyuz? Evet öyle. Gördünüz mü evrenin
yapisi ile olusan bizler onun esiri olduk. Düsünce yapimizda bile. Bunu
kastettim az önce. Ama nasıl özgür düşünecegiz? Tabi ki daha mantıklı
olmaya çalışarak.
Evrenimizin hiçbir yerinde boşluk olmadigini söylersek hesaplar
gösteriyor ki evren derhal içine çökmeli ve asla genişlememeli. Ama tam
tersi oluyor. Evren genişliyor. Oyleyse her an büyüyor. Bu da demektir
ki evren çok çok eskiden çok daha küçüktü. Demek ki evrenin şu anda da
bir sınırı vardır. Evren sonsuz degildir. Muazzam ölçüde büyüktür. Bu
yüzden de sonsuz oldugunu söylememizi hakediyor. Evrenin büyüklügünün
bir sınırı oldugunu bulduk. Bu konu sonuçlandı. Peki daha önce
varliginin olmadigi yerlerde ne vardi? Yanit: hiçlik. Yani ne oldugunu
bilmiyoruz. Çünkü bilgimiz sadece bize ulaşan izlerle oluyor. Izler
yani; ölçüm araçlarımızın yakalayabildigi her şey. Bu izler var ise
zaten orada da evrenimizin varligi söz konusudur. Kara delikler,
ışınımlar, çekim dalgaları, vs. her türlü parça ve parçacık. Yani evren
genişlerken ulaştıgı yerleri kendi yapısı ile şekillendiriyor. Aksi
halde yani bu şekillendirmenin olmadıgını söylersek o halde orada daha
önceden bir evrenin olması gerekiyordu. Ama evren genisliyor. O halde
bu fikir yanlistir. Yani bir sınır var ve evren bunun disindaki yeri;
hiçligi, kendisi şekillendiriyor. Ama size bir sey söyleyeyim: bu
konuda derinlemesine düsününce göreceksiniz ki; zihniniz böyle bir seyi
algilamiyor, daha fazla ileri gidemiyor ve sonuçta reddediyor. Yani
hiçligin ne oldugunu kavrayamıyor ve bu yüzden de şekillendirmeyi
tanımlayamıyor ve bu durumda da evrenin dışının boşluk oldugunu
söylüyor ve böylece başlangıçta bahsettigim evrensel yanılgıya düşüyor.
Bu duruma karsi mücedele etmemiz ve sanirim daha çok bilgilenerek
bilincimizin gelismesini beklemek zorundayiz.
Sonuçlar:
Evren eskiden daha küçüktü. Bu yüzden sınırları vardır.
Evren ona sonsuz diyebilecegimiz kadar büyüktür. Sınırlarını hiçbir
canlı ögrenemeyecek. Bu hem teknik hem de teorik olarak imkansız.
Evrenin dışında ne oldugunu söyleyemiyoruz. Çünkü birşeyin "ne"
oldugunu söylerken evrenimizin yapıları ile kıyas yapmak zorundayız.
Düşünce yapımız evrenimizin dinamiklerine bagımlı. Enerjinin bir formu
olarak degil de saf enerjiden oluşan bir varlık olsaydık belki de daha
başka sonuçlara ulaşacaktik. Bu ne demek? Düşüncelerimiz zihnimizi
oluşturan etmenlerin quantum ölçegindeki sonuçlarına da bagımlıdır ama
tamamen quantum ölçeginde düşünebilseydik gerçeklik algımız ve yargımız
farklı olabilecektir demek istiyorum. Peki ne yapmalıyız? Az önce
dedigim gibi atomun yapısını ve işleyişini tam olarak bulmalı ve onu
tüm makro ölçeklere uyarlayabilmeliyiz. Yani Einstein'in büyük rüyası
olan: Birleşik Alanlar Teorisi tamamlanıp ayrica klasik fizik ve
quantum fizigi herşeyin birbirine baglı olduğunu gösterecek kadar
gelişmeli. O zaman evrenimiz ve sınırları hakkında ve nerede oldugu
hakkında daha çok bilgimiz olacaktır.