ben sana beni sevmenin imkansızlığını nasıl anlatayım ki
kendi yarasını kendi öpen bir çocuğum ben
kendi acısını kendi örten bir çocuk
yaz çiçeğidir tutunduğum dallar
çabucak çürür ömrüme
güz gelir, ağlarım
kış bastırır ürkerim
yüreğimin gurbetine giderim bir başıma
günümü sevda ederim
sevdamı hasret...
ben sana beni sevmenin imkansızlığını nasıl anlatayım ki
kendi elini kendi tutan bir çocuğum ben
kendi yüreğini kendi bilen bir çocuk
Yarenine kavuşan toprak sevincinden şaha kalktı. Havalandı bekleyemedi yerde…
Yükseldi yağmuru ile bütünlendi. Bütünleştikçe yağmuru ile özleminin sessizliği daha da büyüdü.
Sessizlik. Usul, usul akıyordu yağmur toprağına...
Ve geldiği gibi gitti. Gürültüler arasında bıraktı yağmur toprağını.
‘Bir varmış, bir yokmuş masallar neden böyle sessiz yaşanır’ dedi, gitti…
‘Doyamadım’ dedi, gitti…
Herkes yanlış biliyor ‘ toprağı ile bütünleşen yağmurun kokusunu herkes toprağın kokusu’ sanıyor…
Herkes yanlış biliyor tıpkı benim aşkı yanlış bildiğim, masalları bilmediğim gibi…
Sabahlar HASRET için nöbette…
Avuçlarına bırakırsam kalbimi ruhun yok olur…
Yüzüme her bakışın,farklıydı..Farklıydın her görüşümde..Kimi zaman çoğalırdın içimde,kimi zaman parçalardım seni..Ama benimdin,içimdeydin..Tüm farklılıklarınla bendeydin..
Bana aittin,hissedebiliyordum seni..En uzağımdan tut da kalbimin en derinine kadar..
Her güzel şey gibiydin sen,bir gün herkes gibi olacağını düşünmeden sarıldım sana..
Herkes gibi olacağını düşünmeden öptüm seni..
Teninin sıcaklığını hissettim,hep benim için özel kalacağını düşünerek..
En derin mavi,sözüm sana..
Ayrılığı bile yaşamak isterdim seninle..
Hayalini kurduğum şu yazı kadar bile olsun
Güzelliği tatmış olmak isterdim SEVGİLİ..
miş li geçmiş zamanlarda bile görülmeyecek türdendi yazdıkların. ama ne var ki okumayı öğrenmiştim bir hata ile. çocukluğumdan yiteli de yıllar geçtiği için, "aşk"ın "mutlulukla" eş anlamlı olduğuna inanmıyordum. eş anlamlıyla zıt anlamlının eş anlamlı olması gibi birşey olması olurdu bu. neyse, şiir=acı yazacağım sana...
bir adam, bir de kadın var şiirde..
bir sen, bir de ben yokum...
uzun saçların tellerine yazılmış bir öyküydü,
elleri kadının saçlarında dolaşırdı adamın...
o zaman kadın gözlerini adama çevirirdi.
silahsız bir cesurluk vardı bakışlarında aşka dair.
elleri hep kadının saçlarındaydı adamın,
ama kadın varlıkla özlüyordu adamı...
aşk gibi.
şimdilerde böyle değil tabi!
neyse...
sana ait şeyleri
bize ait olmadan yazmak zor oluyor.
acaba bu yitişirimizden mi?
zamanı,
bizi,
varlığı,
birşeyleri bizden yani...
nerde kalmıştım,
aşk gibi bakıyordu kadın...
bir emanet almıştı yüreğine,
narin,
hassas,
ürkek...
bu yüzden dikkatliydi....
bir başkasında görmüştü kadın bu emaneti,
çok yakışmış demişti.
ve almıştı kendine,
hayır hayır isteyerek olmamıştı bu alışveriş.
saçlarında bir el,
gözlerinde aşk vardı!
herhangi bir anda yitirmekten korktuğu...
belki de yalandı...
öylesine bir sancıydı!
VE Sabahlar HASRET için nöbetteydi